2018’den beri süregelen kâğıt krizi, dağıtım sektöründe tekelleşme, yapay zekâ teknolojisinin gelişmesi ve devam eden ekonomik bunalım, yayınevlerini her geçen gün daha da zor bir duruma sürüklüyor. “Grafikerinden çevirmenine, editöründen idari personeline kadar birçok paydaşı olan yayıncılık sektörü nereye?” sorusundan yola çıkarak, Türkiye Yayıncılar Birliği (TYB) Yönetim Kurulu Başkanı Kenan Kocatürk, Yayıncılar Kooperatifi (YAYKOOP) Yönetim Kurulu Başkanı Elif Akkaya, Çevirmenler Birliği (ÇEVBİR) Yönetim Kurulu Başkanı Savaş Kılıç ile Başkan Yardımcısı Elif Okan Gezmiş ve Grafik Tasarımcılar Meslek Kuruluşu (GMK) Başkan Yardımcısı Ferhat Meşhur ile yayınevlerinin içinde bulunduğu durumu konuştuk.
(Kenan Kocatürk)
‘YAYINCILIK İLKELERİNİ SAHİP ÇIKILMALI’
TYB Başkanı Kocatürk, TYB’nin Haziran 2021’de “telif hakkı yolsuzlukları”ndan “kurum dışından çalışılan çevirmen, illustrator ve editörlerin sözleşme koşullarına uygun davranılmasına kadar birçok temel sorunun çözümüne ilişkin ilan ettiği ilkelere sektörün sahip çıkması gerektiğini belirtti. TYB’nin yapay zekâ teknolojisinin sektörde geldiği noktayı bir komisyon aracılığıyla yakından takip ettiğini söyleyen Kocatürk, “Yakın zamanda buradaki çalışmalarımızın çıktılarını üyelerimizle ve kamuoyuyla paylaşacağız. Bugün yapay zekânın, makine öğrenmesinin, teknoloji devlerinin tekdüzelik ve tekelleşme lehine ve kültürel çeşitliliğin aleyhine dayatabileceği iş modelleri karşısında kitaplarımız savunmasız ve korunmasız. Yapay zekâ hem sağladığı imkân ve fırsatlar hem de getirdiği zorluklar ile düşünülerek ele alınmalı. Öncelikle makine öğreniminde eğitim malzemesi olarak işlenecek içerikler için hak sahiplerinden izin alınması, hak sahiplerinin eserlerini kullandırmaktan vazgeçme hakkı olması, bu kullanımlar için telif bedeli ödenmesi, kullanılan eserlerin kaynağının açıkça belirtilmesi gerekiyor” dedi.
(Elif Akkaya)
‘MAHKÛM EDİLDİĞİMİZ EKONOMİK SİSTEMİN ÇİRKİN GERÇEĞİ’
YAYKOOP Başkanı Akkaya, hangi sektörde olursa olsun yaşanan ekonomik sıkıntıların en kısa ve kolay yoldan çalışanlara yansıtılmasının üzüntü verici olduğunu belirterek “Bu durum ne yazık ki kişilerin ya da kurumların yanlışı olmaktan öte, mahkûm edildiğimiz ekonomik sistemin çirkin bir gerçeği. Bu gerçeğe, bu tavra ve elbette bu tercihe yönelenlere YAYKOOP olarak her zaman çok net bir şekilde karşı olduk, olmaya da devam edeceğiz” dedi.
Kâğıt krizi, ekonomik kriz, dağıtımda tekelleşme gibi başlıkların bir mutlak belirleyen ve dayatan olarak öne çıktığını belirten Akkaya şunları söyledi:
“Yayıncılık sektöründeki ücretleri konuşmak gerekiyor. Bunu konuşmaya başladığımızda da ‘kâğıt krizi, ekonomik kriz, dağıtımda tekelleşme’ gibi başlıklar bir mutlak belirleyen ve dayatan olarak öne çıkıyor. Özellikle küçük ve orta ölçekli yayınevleri bugün tekel konumundaki dağıtımcıların karşısında bir kitap gelirinin yarısını -bazen yarısından da fazlasını- bu firmalara bırakarak kitap üretmeye devam etme çabasında. Kalan gelir ile hem baskı maliyetlerini karşılaması hem yazar telifi ödemesi hem editör, grafiker ücretlerini, nakliye ve elbette genel giderlerini karşılayıp, vergilerini ödedikten sonra da geriye kalanla hayatını sürdürmesi gerekiyor. Yayıncı, bir kitabın gelirinden en büyük pastayı dağıtımcıya bıraktığı sürece de geriye kalan tüm bileşenler hak ettiğinin çok daha azına çalışmak durumunda kalıyor. Öte yandan girdi maliyetlerindeki kontrolsüz yükseliş, tüm maliyetlerin döviz üzerinden hesaplanması, bu nedenle kitap fiyatlarına yansıyan artış, öte yandan okurların alım gücünün günden güne azalması ne yazık ki yayıncılığı çok daha kötü günlerin beklediğine işaret. Tüm bunların çözümü, kitabın ve yayıncılığın üretim kısmında yer alan tüm emekçilerin haklarını alabilmesinin yolu, elbette önce ülke ekonomisinin düzelmesinden geçiyor. Yaşanan krizlerin son bulması gerekiyor. Ardından yayıncılıkta vergilendirmenin yeniden düzenlenmesi, devlet desteklerinin artışı, dağıtım tekelleşmesinin önüne geçilmesi, sabit fiyat yasası gibi yıllardır dillendirdiğimiz önerilerin dikkate alınması ise artık acil birer zorunluluk.”
(Savaş Kılıç)
‘SOSYAL GÜVENCEMİZ YOK’
ÇEVBİR Başkanı Kılıç ve Başkan Yardımcısı Gezmiş, hemen her sektördeki emek sömürüsü ve güvencesizlik örneklerine yayıncılıkta da karşılaşıldığını belirtirken çevirmenlerin, dizgicilerin, editörlerin dışardan sanılanın aksine büyük paralar kazanmadıklarını söyledi. Kılıç ve Gezmiş şöyle konuştu:
“Yayıncılık dünyası, nihayetinde bir sektör ve yayıncılar her ne kadar kendilerini gönüllü kültür elçileri gibi yansıtmayı sevseler de her biri aslında aynı zamanda kâr elde etme amacıyla ticaret yapmak zorunda. Haliyle, hemen her sektördeki emek sömürüsü ve güvencesizlik örnekleriyle yayıncılıkta da karşılaşıyoruz. Mevcut ekonomik koşullarda artan maliyetleri etiket fiyatına ve dolayısıyla okura yansıtmaktan çekinen yayıncılar kitabın üretim giderlerinden kısmaya yöneldiler ama kâğıt parasından, dağıtımcı ve kitabevi payından kısmak zor hatta imkânsız olunca fatura yine emekçiye kesilmek istendi, isteniyor. Oysa çevirmenler, dizgiciler, editörler belki dışardan sanılanın aksine büyük paralar kazanmıyorlar. Doğrusunu söylemek gerekirse kitap çevirmenlerinin aldığı ücretler ay bazında hesaplandığında asgari ücreti bırakın yakalamayı, onun yakınına bile varamıyor. Dahası, çevirmenlerin herhangi bir sosyal güvencesi de yok. Kitabı çevirdikleri zaman dilimiyle sınırlı olsa bile sigortaları yatmıyor, emeklilik hakları zaten olmuyor. Ancak bu tabloda bile sermayenin hayali elbette emek maliyetini daha da düşürmek, hatta mümkünse makinelerden yararlanarak sıfırlamak. Makineler bir gün gerçek çevirmenlerin yerini alabilir mi, evet bu mümkün belki. Ama o güne dek ÇEVBİR olarak temsil ettiğimiz tüm telifli eser çevirmenlerinin insanca koşullarda güvenceli çalışabilmesi için mücadele ediyoruz, etmeye de devam edeceğiz.”
(Elif Okan Gezmiş)
‘ÖRGÜTLENME GEREKİYOR’
Çevirmenlerin sağlık sigortası ve emeklilik gibi haklarınının acil ve şart olduğunu ancak yeterli olmadığını söyleyen Kılıç ve Gezmiş, şöyle devam etti: “Çevirmenler dışındaki yayıncılık çalışanlarına gelince örgütlenmeleri ve yasal haklarını hep birlikte savunmaları gerekiyor. Geçmişte örgütlenmeye yönelik girişimler oldu ama bunlar ne yazık ki akamete uğradı. Sorunların derinleştiği, yayınevinde çalışmanın cazip bir yanı kalmadığı görülüyor. İşini düzgün yapmaya gayret eden ve yasal kurallara uyan yayınevleri olduğu gibi, çalışanlarını sigortasız çalıştıranlar, sigortalarını ‘asgariden yatıranlar’ ve son zamanlarda duyduğumuz üzere asgari ücreti dahi çok görenler de var. Bu durum ister istemez yayınevi emekçilerinin örgütsüz olmalarıyla bağlantılı. Öte yandan yayıncılık sektöründe regülasyonun sağlanması için yayıncı örgütleri de birtakım ilke kararları alabilir: Örneğin “Sigortasız işçi çalıştırmayacağız” gibi. Aksi yönde hareket edenler için birtakım yaptırımlar düşünülebilir. Biz de Çevbir’de çevirmen hakkını savunmanın aynı zamanda okurun hakkını savunmak olduğuna inanıyoruz. Okur haklarının yayıncılık dünyasının bileşenlerinin ortak özdenetimiyle gözetilebileceği umudunu taşıyoruz. Nedir bu haklar? Satın aldığı kitabın kimlerce nasıl üretildiğini açıkça öğrenme hakkı örneğin,. Ki bu da aynı zamanda eserde emeği geçen emekçilerin en azından manevi haklarının korunması demek. Bir diğer hak, elbette, nitelikli ürüne erişim; yani verdiği paranın karşılığını verecek kadar iyi çevrilmiş, yayına titizlikle hazırlanmış kitaplar. Bunun yapılabilmesi, yayıncılık alanında yetişmiş nitelikli çevirmenlerin, editörlerin, dizgicilerin insanca yaşayabilecek bir gelir elde edebilmesiyle yakından ilişkili. Tüm bunların sağlanabilmesi için okurların desteği, bu haklarını açıkça talep etmesi şart. Aksi takdirde günbegün çoraklaşacak kültür dünyamızda bir damla suya muhtaç hale gelmekten en başta okumayı seven kişiler olarak bizler endişe ediyoruz.”
(Ferhat Meşhur)
‘ARTIK YETKİNLİK, USTALIK DEĞİL KAÇ PARAYA MAL OLDUĞU ÖNEMLİ’
GMK Başkan Yardımcısı Meşhur, düşen maaşlar, değersizleşen meslek algısı ve göz ardı edilen sosyal haklar düşünüldüğünde, grafikerliğin geleceği açıcından iyimser olmanın gittikçe güçleştiğini söyledi. Yayınevlerine serbest çalışan grafikerlerin durumunun da zor olduğunu belirten Meşhur şu ifadeleri kullandı:
“Son 25 yıldır yaşanan tüm ekonomik krizlerin ilk vurduğu meslek gruplarından birinin, grafik tasarımcılar ve sanat yönetmenleri olduğunu bizzat tecrübe ederek öğrendiğim için, şu anın ve yakın geleceğin tüm grafik tasarımcılar adına zor geçeceğini öngörebiliyorum. Özellikle son yıllarda düşen maaşlar, değersizleşen meslek algısı ve göz ardı edilen sosyal haklar düşünüldüğünde, mesleğimiz adına iyimser olmak gittikçe güçleşiyor. Serbest çalışan grafik tasarımcıların durumu da aynı şekilde zor. İş yapıp parasını alamama ve müşterinin devamlı fiyat düşürme baskısı bu mesleği icra ederek hayatını kazanmayı gün geçtikçe güçleştiriyor. Üstüne üstlük bir de yapay zekânın tasarımda kullanılması, her şeyi daha da belirsizleştiriyor. Bunun sonucunda ekonomik girdap derinleştikçe, tasarımın kalitesinden çok, maliyetiyle ilgilenilmeye başlanıyor. Artık yetkinlik, ustalık, bilgi ve tecrübe değil, firmaya kaç paraya mal olduğu önem kazanıyor. Kısacası grafik tasarımda, katı olan her şey buharlaşıyor. Biz GMK olarak, bu tür sorunlar yaşayan üyelerimize, çalıştığımız avukatlara yönlendirmek yoluyla destek oluyoruz. Ama GMK’nin bir sendika değil, bir sivil toplum kuruluşu, bir meslek örgütü olduğunu aklımızda tutmalıyız. Yani yasal yaptırım olanağımız çok sınırlı. Bana göre bu olumsuzluklarla baş edebilmenin bir yolu, tüm grafik tasarımcıların birleşeceği bir sendikal örgütlenme olabilir. Bu, sadece haksız işten çıkarmalar için değil, aynı zamanda müşteri ile yaşanan sorunları da çözmek için doğru bir yol olarak görünüyor.”