Avrupa Birliği (AB) dışişleri bakanları bugün Brüksel’de Gazze’de uluslararası hukuku ihlal etmekle suçlanan İsrail ile ilişkilerin nasıl sürdürüleceği sorusuna yanıt arıyor.
AB’nin Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Josep Borrell, “yaşanalar olağanmış gibi devam edemeyiz” diyerek üye ülkelere İsrail’e yaptırım uygulanmasını önerdi.
Hangi yaptırımlar gündemde
Borrell, AB’nin Gazze savaşına ilişkin olarak bir yılı aşkın bir süredir İsrail makamlarına “uluslararası hukuka riayet edilmesi” yönünde yapılan çağrıların karşılık bulmadığını, artık AB’nin İsrail’e yönelik sonuç vermeyen stratejisini değiştirmesi gerektiğini savundu.
Josep Borrell, İsrail’e iki başlıkta yaptırım uygulanması önerisinde bulundu.
Bugün üye ülke dışişleri bakanlarının “Ortadoğu’daki gelişmeler” başlıklı oturumda masaya yatıracakları bu öneriler, İsrail ile siyasi diyaloğun askıya alınmasını ve İsrail’in yasadışı yerleşimlerinden AB ülkelerine ithalatın yasaklanmasını öngörüyor.
Borrell yaptırımları hangi gerekçelerle savunuyor?
AB temsilcisi Borrell, 15 Kasım’da kaleme aldığı blog yazısında İsrail’e yönelik politika değişikliği önerisinin nedenlerini sıraladı.
Gazze’de giderek kötüleşen durumu anlatmakta “kelimelerin kifayetsiz kaldığına” vurgu yapan Borrell, Gazze Şeridi’nin pek çok yerinde insanca yaşama imkanı kalmadığına işaret etti.
Gazze’nin kuzeyinin bir zamanlar bir milyondan fazla insana ev sahipliği yaptığını, ancak haftalarca süren bombardımanın ardından bu bölgelerin tamamen boşaltıldığını, “kıyameti andıran” görüntülere tanık olunduğunu belirten Borrell, “Kuzey Gazze’de etnik temizlik” alt başlığı altında şu ifadelere yer verdi:
“Kuzey Gazze’de olup bitenleri tarif etmek için ‘etnik temizlik’ sözcüklerinin giderek daha fazla kullanılması tesadüf değil.”
“Buzdağının sadece görünen kısmı”
Kaleme aldığı yazıda “Gazze’deki trajediye dair gördüklerimiz, buzdağının sadece görünen kısmı” ifadelerine yer veren Borrell, bir yılı aşkın bir süredir Gazze’ye gazeteciler ile uluslararası gözlemcilerin neredeyse giremediğine, bugüne kadar 130’u aşkın gazetecinin öldürüldüğüne dikkat çekerek, “Bu, demokratik bir devlet tarafından şimdiye kadar uygulanan en uzun bilgi karartmasıdır” sözlerini kaydetti.
AB temsilcisi ayrıca Gazze’de yaşananlara benzer olaylara şimdi de Güney Lübnan’da tanık olunduğunu, Batı Şeria’da da aşırılık yanlısı yerleşimcilerin Filistinlileri şiddet yoluyla topraklarını terk etmeye zorladıklarını aktardı.
AB ve ABD tarafından terör örgütü olarak sınıflandırılan Hamas’ın 7 Ekim’de İsrail’i hedef alan terör saldırıları sonrasında AB’nin bu saldırıları şiddetle kınadığını, İsrail’in uluslararası hukuk sınırları içinde kendisini savunma hakkına da güçlü destek açıkladığını hatırlatan Borrell, İsrail’e “bir dehşet diğerini haklı çıkarmaz” diyerek “öfkesine yenik düşmeme”, uluslararası hukuka riayet etme çağrıları yaptıklarını, ancak İsrail’in bu çağrılara kulaklarını tıkadığını belirtti.
Borrell AB hükümetlerini de uyardı: Karşımıza çıkacak
Yazısında, İsrail de dahil olmak üzere Ortadoğu’daki tüm savaşan tarafların uluslararası insancıl hukuku yaygın bir şekilde göz ardı eden tutumlarıyla AB’nin üzerine inşa edildiği temelin altını oyduklarını ifade eden Borrell, AB başkentlerini de şu ifadelerle uyardı:
“AB, güçsüzü güçlüye karşı korumak için hukukun üstünlüğü üzerine inşa edildi. AB için bu sadece temel bir ilke değil, aynı zamanda varoluşsaldır. Tıpkı bilgi edinme özgürlüğü ve hesap verebilirlik gibi. Kendimizi aldatmamalıyız. Komşu bölgemizdeki bu insani felaket, dönüp dolaşıp evimizde karşımıza çıkacak. Başka bölgelerdeki krizler, dalga etkisiyle gecikmeyle ama aynı zamanda intikam ile gelir. Geçen hafta Amsterdam sokaklarında gördüğümüz gibi, bu krizlerin göç, iç güvenlik, sosyal gerilim, Yahudilere, Müslümanlara, Araplara karşı ırkçılık vb. açılardan Avrupa’ya yansımaları şimdiden kendini hissettirmeye başladı.”
“İsrail muaf tutulmamalı”
AB Yüksek Temsilcisi, bu uyarı sinyallerine kayıtsız kalınmamasının önemine vurgu yaparken, uluslararası kurallara dayalı dünya düzeninin ayakta tutulabilmesi için bu kuralların ayrım gözetmeksizin uygulanması gerektiğini savundu, bu kuralların sistematik olarak ihlal edildiğinde yaptırımlar uyguladıklarını anımsatarak da “Ancak şu ana kadar İsrail olası sonuçlardan muaf tutuldu” dedi.
“Artık bu değişmek zorunda” sözlerini kaydeden Borrell, bu nedenle yaptırımları AB’nin gündemine taşıdığını kaydetti.
AB’de görüş birliği yok
Birlik ülkeleri arasında İsrail’e yaptırım uygulanması için oybirliği ile karar alınması gerekiyor ve bunun sağlanması bu aşamada mümkün görünmüyor.
Brüksel’deki toplantı öncesinde açıklama yapan Hollanda Dışişleri Bakanı Casper Veldkamp, “AB, İsrail ile diyalog kanallarını açık tutmalı” açıklamasını yaptı.
İsrail’e desteğini sürdüren Almanya, Macaristan, Avusturya ve Çek Cumhuriyeti gibi üye ülkeler de yaptırımlara soğuk bakıyor.
AB ile İsrail arasında 2000 yılında yürürlüğe giren Ortaklık Anlaşması ilişkileri güçlendirmek ve ortaklığı daha da geliştirmek için düzenli siyasi diyalog öngörüyor.
AB yetkilileri, Borrell’in önerisinin bu kapsamdaki diyaloğun askıya alınmasını öngördüğünü, önerinin iki taraf arasında tüm temasların dondurulmasını kapsamadığını belirtiyor.
İspanya ve İrlanda birkaç ay önce AB’ye İsrail ile bu anlaşmayı gözden geçirmeyi önermişti.
Bu konuda AB’de görüş birliği sağlanamasa da yaptırım önerisinin Brüksel’deki toplantının gündemine taşınmış olması, İsrail’e ilk önemli uyarı olarak değerlendiriliyor.
Çünkü İsrail ile AB arasındaki Ortaklık Anlaşması’nda ilişkilerin insan hakları ve demokratik ilkeler temeline dayandığı belirtiliyor.
Anlaşma sadece siyasi diyalog öngörmüyor aynı zamanda sanayi, enerji, ulaşım ve turizm gibi alanlarda da ekonomik iş birliğini düzenliyor.
AB’li diplomatlar siyasi diyaloğun askıya alınmasının, Ortaklık Anlaşması’nın askıya alınacağı anlamına gelmediğinin de altını çiziyor.